Hürrem | Konular | Kitaplar

Hz . Yuşa ve Bel'am Bin Baura

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.

| A’raf Suresi 175-176. Ayetler

Kıssanın takririnde en kabul edilir sağlam olan Haddâdî’nin tefsirinde Ibni Abbâs (r.a.) hazretlerinden naklen zikrettiğidir.

Bel’âm bin Bâurâ, İsrail oğullarının âbidlerinden bir âbid idi. Musa Aleyhisselâm’ın fethetmek için kendisine yöneldiği şehirlerden birinde oturuyordu. O şehrin ehli kâfir idiler. Bel’âm bin Baurâ’nın yanında Allâhü Teâlâ hazretlerinin en büyük ismi “tsm-i A’zam” vardı. O şehrin meliki, Bel’âm bin Baurâ’dan, ism-i a’zam ile Musa Aleyhisselâm’a beddua etmesini ve Musa Aleyhisselâm’ın şehirlerinden def etmesini istedi. Bel’âm bin Bâurâ:

-“Onun diniyle, benim dinim birdir! Bu olmayacak bir şeydir. Ben nasıl ona karşı beddua edebilirim; halbuki Musa Aleyhisselâm, Allah’ın peygamberidir. Onunla beraber melekler ve mü’minler var! Ve ben Allâhü Teâlâ hazretlerinden bildiklerim var! Eğer ben bunu (sizin isteğinizle Allah’ın peygamberine beddua edecek olursam) dünya ve âhiretim gider…” dedi.

Fakat şehir halkı onu bırakmadılar. Onu mal ve hediyelerle fitneye atıncaya kadar çalıştılar. Ve fitnelerle onu meftun ettiler. Denildi ki:

Bel’âm bin Bâurâ’nm çok güzel bir hanımı vardı. Bel’âm bin Baura, karısını çok sever ve her zaman ona itaat ederdi. Kavmi büyük hediyeler topladılar. O hediyeleri (altın ve değerli mallan) Bel’âm bin Bâura’nın karısına verdiler. Kadın onları kabul etti. Kavmi, kadına;

-“Senin de gördüğün gibi, bizim başımıza büyük bir belâ indi. Bu konuda Bel’âm ile konuş!” dediler. (Kadın onların isteklerini kabul etti…) Kadın Bel’âm bin Baurâ’ya:

-“Bu kavmin senin üzerinde haklan ve hediyeleri var. Senin gibi, komşularının başına şiddet gelen komşularını aşağılayan ve onlara kötülük yapan başka bir kimse yoktur. Halbuki kavmin sana ihsan ve iyilikte bulunuyorlar. Sana da (iyilikte) onlara denk olman ve onların işlerinde onlara yardımcı olman yakışır…” dedi. Bel’âm, karısına;

-“Eğer bu işin Allâhü Teâlâ hazretlerinin katında olduğunu bilseydim, elbette onlara icabet ederdim!” dedi. Çok geçmedi, hanımı onu görüşünden çevirdi (onu aldattı…) Bel’âm merkebine bindi. Musa Aleyhisselâm’a beddua etmek için (her zaman) dua ettiği dağa yöneldi. Dağa tırmanırken, az sonra merkebi tökezledi. Kendisi merkepten düştü. Merkebi onu tepmeye başladı. Vurmaktan onu neredeyse helak edip öldürecekti. Bel’âm ayağa kalktı. Yine merkebine bindi. Merkep yine tökezledi. Bel’âm merkepten düştü. Merkep yine ona vurdu. Ve Allâhü Teâlâ hazretleri, merkebi konuşturdu. Merkep:

-“Ey Bel’âml Yazıklar olsun sanal Nereye gidiyorsun? Şu melekleri görmüyor musun hepsi önümde beni geri çevirmeye çalışıyorlar! Senin Allah’ın peygamberi ve mü’minlere beddua etmen için, nasıl seni götürebilirim?” dedi.
Bunun üzerine Bel’âm merkebi serbest bıraktı. Yayan yürüdü. Ta dağ(ın başına) ulaştı. Beddua etmeye başladı. Fakat (Allah’ın peygamberine) beddua edemiyordu. Allâhü Teâlâ hazretleri, onun dilini kavminin aleyhine çeviriyordu. Hayır ile dua ettiği zaman da, Allâhü Teâlâ hazretleri, onun dilini Musa Aleyhisselâm’ın lehine çeviriyordu. Kavmi ona;

-“Ey Bel’âm, sen ancak bizim aleyhimize dua ediyor (bize beddua ediyor) ve onun (Allah’ın peygamberinin de) lehine dua ediyorsun!” dediler. Bel’âm;

-“Bu (durum benim elimde olan şey değildir) vallahi buna malik olan Allâhü Teâlâ hazretleri benim dilimi bu şekilde konuşturuyor!” dedi. Sonra Berâm’ın dili uzadı. Dili ta göğsüne kadar sarktı. Bunun üzerine Bel’âm kavmine;

-“Vallahi benim dünyam ve âhiretim gitti. Bundan böyle ancak mekr (tuzak kurmak) ve hile yapmak kaldı. Ben size bir hile yapacağım siz tuzakla, onlara karşı koyun…. (0 tuzak şudur:)
Kadınları giydirin, süsleyin onlara güzel kokular verin ve o kadınları .askerlere gönderin! Ve o kadınlara emredin, onları murad eden (onlarla temasa geçmek isteyen) erkeklerin hiçbirine karşı koymasınlar (hepsine teslim olsunlar)… Zira onlardan tek bir adam kadınlardan biriyle zina ederse size yeter. Onlar da öyle yaptılar.

Kadınlar, askerlerin olduğu yere girdiler. 0 kadınlardan biri İsrail oğullarının bir büyüğünün yanma vardı. Adam kadın için ayağa kalktı. Kadının elinden tuttu. Kadının güzelliğini çok beğendi. Sonra adam onunla Musa Aleyhisselâm’ın yanına vardı. Ve Musa Aleyhisselâm’a;

-“Ben zannederim ki sen, bu haramdır!” diyeceksin, dedi. Musa Aleyhisselâm:

-“Evet o (zina) sana haramdır! Asla ona yaklaşma”,dedi. Adam;

-“Vallahi bu konuda sana itaat etmeyeceğizl” dedi. Adam kadını aldı. Bir kubbeye girdi. Kadınla zina etti. Hemen o vakitte, Allâhü Teâlâ hazretleri, israil oğullarının içine taun hastalığını gönderdi.

Fehâz bin el-Ayzâr Musa Aleyhisselâm’ın emirlerinin sahibi (işleri gören bir zat) idi. Bu zat, yaratılışta kuvvetli iri yarı bir adarndı. 0 Yahudi, o kadını alıp, ona yaptığını yapmaya götürdüğü vakit, orada henüz hazır değildi. Fehâz bin el-Ayzâr, o adamın kubbesine vardı. İkisini yatakta yakaladı. Elindeki savaş kargısıyla ikisini öldürdü ve ikisi kargısının ucunda olduğu halde dışarıya çıktı. İkisini mızrağına sokup havaya kaldırmıştı. Fehaz, onları mızraklannır ucuna takmış mızrağı parmaklarıyla tutmuş, dirseğine dayandırmış, sakalına dayamış ve :

-“Allâhım! Sana isyan edenlere böyle yapacağız!” dedi.
O anda kendilerinden taun hastalığı kaldırıldı. İsrail oğullan, taundan helak olanlarla o anda yenildi. Günün bir saati içinde İsrail oğullarından yetmiş bin kişinin öldüğü görüldü. O saat o kişinin zina etmesiyle öldürülmesi arasındaki zamandı. Sonra, Musa Aleyhisselâm, Yuşa bin Nün aleyhisselâma izin verdi. O şehirle harp etti. Onlara galebe çaldı. Onlarla savaştı. Onları esir aldı. Bel’âm bin Baûr’u da esir olarak getirdi. Bel’âmı öldürdüler. Onaverilen bir çok hediyeleri, getirip ganimet yaptılar.

İmam Gazalî (k.s.) hazretleri buyurdular:

Bel’âm bin Bâûrâ, baktığı zaman arşı görürdü. Bel’âm bin Bâûrâ bir kere dünya malına meyledip, zelle işledi (ayağı kaydı ve böylece her şeyini kaybetti…) Bir haramı işlemekle, Allâhü Teâlâ hazretleri onu evliyası olarak terk etmedi. Ondan marifeti soyup aldı. Bel’âm bin Bâûranın işinin başında, on iki bin ilim Öğrenen talebe onun meclisinde otururdu. Hepsi ondan ders alıyor ve yazıyorlardı. Bel’âm bin Bâûra, bu âlemin yaratıcısı olmadığı hakkında ilk kitap yazan (ateist) kişi oldu.
Allâhü Teâlâ hazretlerinin gazabından Allah’a sığınırız.

Kaynak; İsmail Hakkı Bursevi (k.s. ) Ruhu’l Beyan Tefsirinden (Özetle)

Konular