Hürrem | Konular | Kitaplar

Hz. Davud'un Kılıcı

Hz. Davud öldükten sonra kılıcı elden ele, peygamberlerden peygamberlere ve hükümdarlardan hükümdarlara geçti. Ve en sonunda kılıç mukaddes emanetlerle birlikte Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra İstanbul’a, Topkapı Sarayı’na getirildi. Bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nin 21/137 numaralı envanterine kayıtlı olan bu kılıcın yolculuğu şöyle gelişti:

“Çoğu geceleri uyumayan Yavuz Sultan Selim, hep nedimi Hasan Can ile kitap okuyup ilim konuşurlardı. Hasan Can’ın uyuyakalıp padişahın hizmetine gidemediği gecenin sabahında Yavuz, Hasan Can’a sordu: İmdi ne düş gördün beyan eyle.” Fakat sonradan anlaşıldı ki söz konusu rüyayı Hasan Can değil, Kapı Ağası Hasan Ağa görmüştü. Rüyasını hemen padişahına anlatan Hasan Ağa, “Padişahım, rüyamda gecenin bir vakti kapı çalındı, kalabalık halde gelenler Arap elbiseli ve Arap şimali şahıslardı. Kapının yanında dört kişi durmaktaydı. Kapıyı vuranın elinde ise sizin ak sancağınız bulunmaktaydı. O bana dedi ki; ‘Bu gördüğün Resul’ün Ashabıdır. Bizi gönderip buyurdu ki; Kalkıp gelsin! Haremeyn (Mekke ve Medine) hizmeti ona verildi. Bu gördüğün dört kimseden bu Ebu Bekr-i Sıddık, bu Ömerü-l Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn’dir. Seninle konuşan ben ise Ali bin Ebu Talib’im. Var Selim Han’a selam söyle'” dedi. Yavuz Sultan Selim ise bu rüyayı yüzü kızararak ve gözyaşları içinde dinledi. Bu hadiseden sonra hazırlıklar tamamlandı ve Mısır seferine çıkıldı. 20 Şubat 1517 Cuma günü Kahire’de Yavuz Sultan Selim adına hutbe okunmasıyla ise Mısır ve Hicaz artık Osmanlı padişahının yönetimi altına girdi. İçlerinde Hz. Muhammed’in Hırka-i Şerif’i, nalını, oku, Kabe’nin altın oluğu, Yusuf peygamberin sarığı ve Hz. Davud’un kılıcının da bulunduğu bir çok kutsal emanet de Yavuz tarafından Mısır dönüşü İstanbul’a getirildi. Bu sayede Hz. Davud’un kılıcı ve üzerinde kılıcın son sahibi İsa Mesih olacak yazan kılıcın bakır kitabesi de İstanbul’a getirilmiş oldu.

Mâlûmunuz, her peygamberin bir mesleği vardır. Peygamber Efendimiz tüccar olduğu gibi, Hz. İsa marangoz, Hz. Yusuf saatçi, Hz. İdris terziydi. Hz. Dâvud da, demirciydi ve kılıcını da bizzat kendi eliyle yapmıştı. Peygamberler içerisinde sesi en güzel olan da Hz. Dâvud idi. Bu yüzden sesi güzel olanlara “Dâvûdî sesli” tâbirini kullanırız. Şu an Destîmâl Odası'nda bulunan bu kılıç, 101 cm uzunluğunda, deri kabzalı, gümüş başlıklı ve 3 kilo ağırlığında. Kılıcın üzerindeki resim çok ilginç. Balçağa yakın kısmında, bir elinde kılıç, diğer elinde kesik bir başı saçlarından tutmuş bir insan resmi. Kılıcın üzerindeki okunabilen, henüz silinmemiş yazılarda Hz. Dâvud, Hz. Süleyman, Hz. Musa, Hz. Yûşâ, Hz. Zekeriyyâ, Hz. Yahyâ, Hz. İsa ve Hz. Muhammed Mustafâ'nın isimleri mevcut. Kabzası ve kını deriyle kaplı kılıcın yanında bulunan bakır levhâda bu kılıcın esrârengiz hikâyeleri anlatılıyor.

Kılıcın bakır levhasında arapça harflerle yazılmış 32 satırlık kitabede;“Muvaffâkiyet ancak Allah'tandır. Ali buyuruyor ki: Bu kılıcı ve levhâyı Mısır'ın sâhibi Melik Mukavkıs'ın hazînesinde buldum. Onda Süryânice ve İbrânice olarak Dâvud'dan (AS) bir rivâyet vardı. Hz. Dâvud buyuruyor ki: Câlut bana düşmanlığa kalkıştığında, Rabbimin bana öğrettiği şekilde bir kılıç ve ok yaptım. Ve Allah bana nusret ve zafer nasîp etti. (...) Bu mübârek kılıç Yusuf (AS)'a O'ndan sonra da Melik Sancar'a intikâl edecek. Melik Sancar vefât ettiğinde mülkü istilâ edilecek. Ondan sonra Firavun gelecek ve Mısır'a hâkim olup zulmedecek. Allah ondan bu kılıcı gizleyecek. Kılıcı Firavun'un hanımı Âsiye bulacak. Ve Âsiye îmân edecek. Âsiye'den Hz. Musa'ya, O'ndan kardeşi Hârun'a, Hârun'dan Yûşâ'ya (...) ve nihâyet Peygamber Zekeriyyâ ve Yahyâ'ya, geçer. Daha sonra da İsa'ya ulaşır. Sonra Nebî (SAV)'e arzolunur. Ve O da savaşlarda bu kılıcı kuşanır.”

Kitabede Rasûlüllah'ın vefâtından sonra kılıçın Hz. Ebû Bekir'e kaldığı belirtiliyor ve sonrası şöyle anlatılıyor: “O da oğlu Muhammed'e mîras bırakır. Ali bin Ebû Tâlip, Muhammed bin Ebû Bekir'i Mısır'a vâli tâyin edince, kılıç da Onunla berâber gider. Vefâtında da kılıç, Yusuf (AS) ın hazînesine geri döner. Ali bin Ebû Tâlip (KV) buyuruyor ki: Dâvud (AS)'ın hükmü burada sona erdi. Ve bu benim, Allah'ın ve Rasûlü'nün gizli ilimlerden bana ihsân buyurduğu cifir ile çıkarttıklarımdır. Ali bin Ebû Tâlip (KV) buyuruyor ki: Bu kılıcın üzerinde İbranice isimler ile “Âhiyyen şerâhiyyen, Edvenay, Asbavût, Eleşday” Necrânî olarak “Yâ Kâhir, Yâ Ze'l-batşiş Şedîd, Entellelezî lâ yutâku intikâmuhû” (Ey Kahreden, Ey intikâmına tâkat getirilemeyecek şekilde şiddetle yakalayan) yazılı idi. Sonra Ömer bin Akîl'e, sonra da Ahmed bin Tolun'a ulaşır bu kılıç. Sonra Muâviye, kılıcı istediğini ifâde eden bir mektup gönderir. Kılıç, Emevî ve Abbâsî devletleri ortadan kalkıncaya kadar batıdaki Fas şehrinde gizli kalır. Sonra kılıç Hâkim bi-emrilllâh'a kalır. O da bu kılıçla Mısır'ın sâhibi olur. Ve kılıç, Yusuf (AS)'ın hazînesine geri döner.” Kılıç, Melik Zâhir Baybars Sicî tarafından Hz. Peygamber'in kabrini Mecusilere karşı korumak için kullanıldıktan sonra yeniden Yusuf (AS) ın hazînesine geri döner. Hicrî 880 senesine kadar da gizli kalır. Ardından da bir çok hayret uyandırıcı hadisenin ardından Osmanlılara geçer. Kılıcın Osmanoğlullarına geçmesi ve sonrası ise şöyle anlatılıyor: “Sonra Mısır, Hicaz, Şam, Irakeyn, Fars, Rüşt, Benî Asfar diyarlarına, Efrenc diyârının yarısına mâlik olacak. Osmanoğulları devleti tamâma erdikten sonra, Mehdî (AS) zamanına kadar kâfirlerle mücâhede edecekler. Allah onlardan râzı olsun. Sonra bu kılıç, zamânın sâhibi Mehdî'ye intikâl edecek ve İsa (AS) da bu kılıçla tek gözlü Deccal olan münâfık ibni Siyat'ı öldürecek. Allah ve Rasûlü gizli ilimlerden bunları bana bildirdi. Gaybı ancak Allahü Teâlâ bilir. Hamd, bir olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed'e, âile ve ashâbına salât ve selâm olsun.”

Konular