Hürrem | Konular | Kitaplar

Hz. Yuşa'nın Eriha'nın Fethinde Suda Yürüme Mucizesi

Hz. Yuşa (A.S) Eriha şehrinden çıktıktan bir müddet sonra önlerine Şeria Nehri geldi. Nehrin üzerinde köprü olmadığından Hz. Yuşa ve ordusu suyun üzerinden yürüyerek karşıya geçti

Yûşa Aleyhisselâm, koca ordusunu suyun üzerinde yürütüp, karşı tarafa geçirdi.[2] Önlerine Şeria nehri geldi. Nehri aşmak için köprü yoktu. Sandal yapmak için gerekli malzeme de yoktu. Köprü inşâ edebilmekte imkansız gibiydi. Hazret-i Kâlib, Yûşa Aleyhisselâm’a yaklaştı ve sordu:

-“Suyu nasıl geçeceğiz?”

Yûşa Aleyhisselâm, ordusuna seslendi:

-“Suyun üzerinde yürüyün!”

Askerlerin arasında tereddüt sesleri geldi:

-“Boğuluruz!”

Biri de:

-“Önce kendisi yürüsün!” dedi.

Yûşa Aleyhisselâm, atını “deh”ledi.

Suyun üzerinde yürüdü (1). Arkasından Kâlib Aleyhisselâm ve onun ardında bütün ordu gelmeye başladı.

Yûşa Aleyhisselâm, koca ordusunu suyun üzerinde yürütüp, karşı tarafa geçirdi. (2)

Yûşa Aleyhisselâm’ın bu güzel mücizesini gören İsrâil Oğullarının imanları tazelendi.

Yûşa Aleyhisselâm’a büyük bir sevgi ile bağlandılar.

Daha büyük bir aşk ve heyecan ile düşmana doğru hareket ettiler.

FETİH KUDÜS’ÜN KAPILARINI AÇTI

Erîhâ şehri (3) en iyi korunan şehirlerdendi. Etrafı surlarla çevirilmişti. O dönemin en kalabalık şehirlerindendi. Orada çetin savaşlar oldu. Tam altı ay Yûşa Aleyhisselâm Erihâ’yı kuşatma altına aldı. As­kerler gece gündüz çalışmalarına rağmen bir türlü fetih müyesser ol­madı. Yûşa “Mukaddes Tâbut”u, bazı sâlihlerin eline vererek, dualar okuyarak yedi defa kalenin etrafında gezdirdi. Bu esnada okuduğu dua (4) ile Allâh’ü Teâlâ’nın lütfu olarak kale duvarının yarısı kendili­ğinden yıkıldı.(5) Açılan gedikten girerek şehri fethedebildiler. Yûşa Aleyhisselâm’ın duasının bereketiyle kale duvarlarının yıkıl­dığını gören İsrâil Oğullarının, Yûşa Aleyhisselâm’a olan sevgi ve saygı daha da arttı. Erîhâ’nın fethi, Kudüs-ü Şerifin fethine vesile oldu. (6)

GANİMETLERE GÖZ DİKEN YAHUDİ

Yûşa Aleyhisselâm’ın kerâmetlerinden biri de ganîmet malını ça­lan hırsız ve haini bulmasıdır. Musa Aleyhisselâm’ın şeriatında ganimet (7) mallarının yenmesi haramdı. Ganîmet malı bir yere toplatılırdı. Peygamber dua eder, gökten bir ateş gelip, onları yakardı. Gazâlarının makbul olmasının alâmeti, gökten bir ateşin gelip, ga­nimet mallarını yakmasıydı. (8) Fetihten sonra Yûşa Aleyhisselâm, ganîmet malı olan bütün, altın, gümüş ve kıymetli eşyâ’yı bir yere topladı. Dua etti. Ateş inmedi. Ga­nîmet malı yanmadı. Yûşa Aleyhisselâm, dua etti. Cenab-ı Allâh kendisine vahyetti.

-“Ey Yûşa! Askerlerinin içinde hırsız var. Ganimet malından bir kısım çalındığı için, ateş inmedi.”

Yûşa Aleyhisselâm, seslendi:

-“Ganîmet malından çalan kimse ortaya çıksın!”dedi. Kimse ortaya çıkmadı.

“Bedenü’l-hikem” (9) dedikleri şeye başvurdular.

Yûşa Aleyhisselâm, askerlerine seslendi:

-“İçinizde ganîmet mallarına hıyânet eden birisi var. O hain ve hır­sızın ortaya çıkması için gelin bana biy’at (musâfaha) edin,”dedi. Askerler teker teker gelip, Yûşa Aleyhisselâm ile müsâfaha ettiler. Acizân (10) adındaki asker, bîy’at esnasında eli Yûşa Aleyhisselâm’ın mübârek eline yapışıp kaldı. (11) Onun hırsızlık ettiği anlaşıldı. Ganî­mete hâinlik eden kişi ortaya çıktı. (12) Gizlediği ganîmet malını getirdi. Onu ganîmet malının içine koy­dular. Gökten bir ateş gelip hepsini yaktı. Yûşa Aleyhisselâm askerlerine şöyle hitap etti: Dünya malına tamah etmeyin. Dünya malına gönül bağlamayın. Dünya malı için kendinizi günah bataklığına atmayın. Bundan böyle asla ganimetlere ihânet etmeyin” buyurdu. (13)

SUÇLULARIN ORTAYA ÇIKARILMASI MUCİZESİ

Peygamberler, aynı zamanda idâreciydiler. Peygaberler, halkın arasında aynı zaman, hükmeden kişilerdi. Peygamberlerin, adâleti ayakta tutmaları, haklı ile haksızı ayırtt etmeleri ve insanların arasında doğru karar vermeleri için, Cenab-ı Allah, her peygamberine ayrı ayrı mucizeler vermişti. Peygamberlerin suçluyu tespit etmede değişik mucizeleri vardı: Kurban, Hz. Âdem (as) ın hakemi idi. Ateş kimin kurbanını yakarsa o kişinin haklı olduğu, yakmaz ise haksız olduğu bilinirdi. Gemi, Hz. Nuh (as) ın hakemi idi. Elini gemiye değdirince, gemi hareket etmezse o kişinin haklı, hareket ederse o kişinin haksız olduğu bilinirdi. Demir zincir, Hz. Davud (as) ın hakemi idi. Eli zincire ulaşanın haklı, ulaşmayanın haksız olduğu bilinirdi. Ateş, Hz. İbrahim (as) ın hakemi idi. Elini ateşe koyup ta elini yakmadığı kişinin haklı, yaktığı kişinin haksız olduğu bilinirdi. Tas, Hz. Yusuf (as) ın hakemi idi, elini tasa koyduğunda, tas eğer sessiz kalırsa o kişinin haklı, ses çıkardığında haksız olduğu bilinirdi. Bedenü'l-hikem, Yusa Aleyhisiselâm'ın mucizesiydir. Bedenü’l-Hikem, hikmetli bedenle hırzısı bulma yöntemidir. Bedenü’l-Hikem: Haksızı bulma yollarının en kuvvetli ve en etkili yöntemidir. Bedenü’l-Hikem, kendilerinden şüphenen kişiler, peygamber’in mübârek eline dokunuyordu. Peygamber ile musâfa ettikleri zaman, eli, peygamber’in eline yapışıyordu. Onun suçlu olduğu ortaya çıkıyordu. Yûşa Aleyhisselâmla bey’at esnasında suçlunun eli Yûşa Aleyhisselâm mübârek eline yapışıp kalırdı. (14) Mabette bulunan çukur Hz. Süleyman (as) ın hakemi idi. Ayağını çukura uzatıp ta çukurun çekmediği kişinin haklı, çektiği kişinin haksız olduğu bilinirdi. Demir kalem, Hz. Zekeriyya’nın (as) (15) hakemi idi. İnsanlar davalının ismini kalemin üzerine yazıp suya atarlardı. Kalem suda yüzerse o kişinin haklı, yüzmeyip aşağı çökerse haksız olduğu bilinirdi. Yüce Allah buyurdu ki: “Kalemlerini atarlarken sen onların yanlarında değildin.” (16) Hukukî delil ve şahitler, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri devrinde ise davalarda, davacıya delil ve şahit, inkar edene ise yemin etme şartı getirildi. Konu ile ilgili Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurdular:

“İnsanlara davalarına dayanılarak iddia ettikleri şeyler verilecek olsaydı, birtakım kimseler başkalarının malları ve kanları hakkında iddialarda bulunurdu. Fakat iddiada bulunan davacıya beyyine (delil) getirmek, onu inkar edene de yemin etmek düşer,” (17) Bu esasın getirilmesinin bir hikmeti yalan söyleyenin gizli kalması ve durumunun Allah’a havale edilmesidir. (18) Bu günkü modern hukukta, delil ve şahitlere dayanmaktadır.

EVLİYA ŞEHRİNİN FETHİ

Erihâ şehrini fethettikten sonra Yûşa Aleyhisselâm ordusu ile Eyliyâ (19) şehrine yöneldi. (20) Yûşa Aleyhisselâm, şehri mühâsara etti. Eyliyâ şehri, Yûşa Aleyhisselâm’ın imanlı, çalışkan kahraman as­kerlerine karşı pek dayanamadı. Şehir büyük bir sevinçle fethedildi. Eyliyâ şehrinin Yûşa Aleyhisselâm’ın eline geçtiğini işiten civâr Krallarından beş tanesi birleşti. Ordularıyla Yûşa Aleyhisselâm’ın üzerine yürüdüler. Karşılarında kalabalık bir ordu gören, İsrâil Oğulları önce korktu­lar. Yûşa Aleyhisselâm onlara:

-“Korkmayın. Eğer Allâh’a inanıyorsanız korkmayın. O zafer vaadetti. Onun vaadı haktır. Korkmayın! Düşmana saldırın elbette zafer sizindir!” dedi.

Yûşa Aleyhisselâm, kendilerinden kalabalık olan beş kralın ordu­suna karşı koydu. Onları târümâr etti. (21) Yûşa Aleyhisselâm’ın askerlerinin elinden kaçan beş zâlim kralın askerlerinin üzerine iri taneli dolu yağdı. Yûşa Aleyhisselâm’ın sila­hından kurtulan askerler, üzerlerine yağan dolular ile öldüler. (22) Beş kral girmiş oldukları mağara’da yakalanıp öldürüldüler. (23) Oradan (Eyliyâ’nın fethinden sonra) Yûşa Aleyhisselâm ve ordusu, Belkâ şehrine geldiler. (24)

PARA İÇİN PEYGAMBERE BEDDUA

O devirde Şam civârında yaşayan Bel’âm bin Bâûra, adında büyük bir bilgin vardı. Bel’âm bin Bâurâ, dönemin büyük âlim ve velîlerindendi. Tam 400 (dört yüz) yıl, gece gündüz Cenab-ı Allâh’a ibadet etti. Duası makbuldü. Talebe okutuyordu. Kitaplar yazıyordu. Yazdığı kitaplar bir araya getirildiği zaman büyük bir kütüphâne meydana geliyordu. Cenab-ı Allâh’ın varlığı ve birliği hakkında tam 700 (yedi yüz) tane kitap yazmıştı. İnsanları irşat ile meşguldü. Bazen talebeleri ile birlikte havada uçuyordu. İsm-i Azam (25) duasını biliyordu. Duası red olunmazdı. İnsanlar bu büyük alim, velî ve mürşide rağbet ediyor ve bir müşkilleri olduğu zaman, ona baş vuruyorlardı. Yûşâ Aleyhisselâm, Şam tarafında bulunan Belkâ şehrinde oturan “Kavm-i Cebbârîn” denilen azgın ve zâlim kavim ile harbetmekle emir olundu. İnsanlara zarar veren, haksızlık yapan, hayvanları telef eden ve ta­bi­atı tahrip edip, yeryüzünde Cenab-ı Allâh tarafından kurulmuş olan güzel dengeyi bozmaya çalışan bu zâlim insanların üzerine, Yûşâ Aleyhisselâm, Cenab-ı Allâh’ın emri ile yürüdü.

AZGIN MİLLETİN ACIMASIZ TEMSİLCİLERİ

Yûşâ Aleyhisselâm’ın kendilerine doğru geldiğini işiten bu azgın millet’in acımasız temsilcileri, soluklarını Belam bin Bâûra’nın ya­nında aldılar. Münâsip bir dil ile: Efendimiz! Hazret-i Musa’nın halifesi (26) Yûşâ Aleyhisselâm, bu tarafa geliyor, dediler. Belâm bin Bâûra sevinçle cevap verdi:

-İyi

-Efendim! İyilik bunun neresinde?

-Bunun her tarafı iyilik. Allâh’a şükür etmemiz gerekir. Cenab-ı Allâh’ın Peygamberi memleketimizi şereflendiriyor. Bundan daha büyük iyilik olur mu? Adamlar doğruluktan yana gözükerek: Hazret-i Musa’nın halifesi Yûşâ Aleyhisselâm’ın bu tarafa gel­mesi bizim için büyük bir şeref. Lâkin Yûşâ Aleyhisselâm, yalnız de­ğildir. Yanında 600 (altı yüz ) binden daha fazla askeri var. Bizim büt­çemiz, onları yedirmeye, içirmeye yetmez. Onları onlara yakışır bir şekilde ağırlayamayız. Onlara tahammül edemeyiz. Azizlerimiz, zelil olur. Büyüklerimizin kıymeti kalmaz. Kıtlık olur. Geçim ve maişet sıkıntısı çekeriz. Lütfen siz, Yûşâ Aleyhisselâm’ın bu tarafa gelmemesi için dua edin. Bel’âm bin Bâura: Allâh kerîm’dir. Elbette onları yedirir ve içirir,” buyurdu.

KAYNAKLAR:

(1) Suyun Musa Aleyhisselâm’ın mücizesinde olduğu nehrin yarılarak, Yûşa Aleyhisselâm ve ordusuna içinden geçerek karşı tarafa geçtiği rivâyeti de vardır. Nişancızâde, Mir’ât-ı Kâinat c.1, s. 230
(2) İslâm Tarihi, c. 1, s. 200, Osmanlı yayınevi

(3) Erihâ şehri daha önceleri, Musa Aleyhisselâm tarafından Avc bin Unuk’un öldürülmesiyle fethedilmişti. İsrâil Oğulları Tîh çölüne bağlanıp kaldıkları için şehir yine düşmanların eline geçmişti. Yûşa Aleyhisselâm, tekrâr fethetti.
(4) Yûşa Aleyhisselâm’ın okuduğu dua’nın hangi dua olduğu konusunda ihtilâf vardır. Bir rivâyete göre, Yûşa Aleyhisselâm’ın okuduğu dua “besmele” idi. Yûşa Aleyhisselâm, ‘Bismillahirramhannirahim’ diyerek dua etti. Davut Efendi, Şerh-i Delâilü'l-Hayrât s. 578, Hüseyin Remzi Matbaası- İstanbul 1306
(5) İslâm Tarihi, c. 1, s. 200, Osmanlı yayınevi
(6) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s. 194
(7) Ganîmet, fıkıhta (İslâm hukuku”nda İslâm askerlerinin silâh ile fethettikleri ülkelerde elde ettikleri ve maddî değeri olan (menkûl ve gayri menkul) eşyâ’ya denir. Hangi malların ganîmet kapsamına girdiği ve ganîmetlerin nasıl taksim edileceği fıkıh kitaplarında açıklanmıştır. İslâm dinin önce, ganimet malları haramdı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin şeriatında helâl kılındı.
(8) Tarih-i Taberi c.1,s.439
(9) Bedenü’l-Hikem, hikmetli bedenle hırzısı bulma yöntemidir. Bedenü’l-Hikem: Hırsızı bulma yollarının en kuvvetli ve en etkili yöntemidir. Bedenü’l-Hikem, kendilerinden şüphenen kişiler, peygamber’in mübârek eline dokunuyordu. Peygamber ile musâfa ettikleri zaman, eli, peygamber’in eline yapışıyordu. Onun hırsız olduğu ortaya çıkıyordu. Yûşa Aleyhisselâmla bey’at esnasında hırsızın eli Yûşa Aleyhisselâm mübârek eline yapışıp kaldı. İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 194
(10) Tarihi Taberi c. 1, s. 439
(11) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 194
(12) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/230
(13 Hadise bizlere “Beytü’l-Mâle” (din için ve Allah için toplanan mallara) karşı duyarlı olmamızın dinî bir vecibe olduğunu hatırlatmaktadır. Bir kimse, beytülmal veya ganîmet gibi herkesin hakkı bulunan mallara tecâvüz etmesi ve onlara karşı hâinlik etmesi affi mümkün olmayan bir suçtur. Bu konu hakkında Cenab-ı Allâh Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Bir peygambere (ve ona iman eden mü’minlere), emânete hıyânet yaraşmaz. Kim emânete (beytülmâle) hıyânet ederse, kıyâmet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir…” Âl-i İmrân:3/161
(14) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 194.

(15) Zülkarneyn hakkında daha fazla bilgi için bk. Ahmet Suphi Furat, “Zülkarneyn”, İ. A. (MEB), İstanbul 1986, XIII,650-652.
(16) Âl-i İmrân 3/44
(17) Buhârî, V,2323,2424 (Rehin: 6, Şehâdât: 1); Ebû Avâne Yakub b. İshak el-İsfarânî (ö. 316/928) Müsned, thk. Emin b. Arif ed-Dimeşkî, Beyrut 1998, III,210; IV,53,62; Ahmed b. Hüseyin b. Ali b. Musa Ebû Bekr el-Beyhâkî (384-458/994-1065), Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir ‘Atâ, Mekke 1994, IV,198,324, VIII,123,279; X,104,150,252,253,269; Ali b. Ömer Ebü’l-Hasan ed-Dârakutnî el-Bağdadî (306-385/918-995), Sünen, thk. Seyyid Abdullah Haşim Yemânî el-Medenî, Beyrut 1966; III,110,111; IV,157,206,207,217,218: Vehbe Züheylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, -çev. Ahmet Efe v.d.- İstanbul 1992, VIII,264.
(18) Kafiyeci, el-Muhtasar fî İlmi’t-Tarih, thk. Muhammed Kemaleddin İzzeddin, Beyrut 1990, s. 84-86.

(19) Bazı tarih kitablarında Eyliya, ismi İlyâ olarak geçmektedir.
(20) Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 435
(21) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/230
(22) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/230
(23) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/230
(24) Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 435
(25) İsm-i Azam, Cenab-ı Allâh’ın büyük ismi. Okunduğu zaman duaların kabûl olunduğu dua.
(26) Bel’âm bin Bâurâ’nın aleyhinde dua etmek istediği kişi Yûşâ Aleyhisselâm’dı. Bazı târihçiler, özellikle büyük tarihçi İbni İshâk hazretleri, bu hadise’nin Musa Aleyhisselâm’ın zamanında cereyân ettiğini beyan etmektedirler. Tarih ve tefsir kitaplarında yapmış olduğum araştırmaya göre, Bel’âm bin Bâurâ hadisesi Hazret-i Musa’nın halifesi Yûşâ Aleyhisselâm’ın döneminde meydana geldi. Her şeyin doğrusunu Allâh bilir. Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 435, İslâm Tarihi, c. 1, s. 200, Osmanlı yayınevi, Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/230

Konular