Hürrem | Konular | Kitaplar

Kardeş katli maddesi Fatih’in midir?

Yığınla kavramı tek bir çuvala doldurarak tartışmanın iflah olmaz tiryakileriyiz. Kardeş katli de Osmanlı tarihi alanındaki bu “metafizik çuvallar”dan birisi; belki de birincisi. Baba da öldürülse, torun da, yeğen de, amca da; hepsini torlayıp toplayıp kardeş katli çuvalının içerisine dolduruyoruz. Fark etmiyor bizim için.

Devlete isyan sebebiyle de öldürülse, suçu sebebi yokken de öldürülse, adı kardeş kardeşi öldürdü oluyor. Metafizik çuvallarımız dolup taşıyor. Uzaktan bakarak tarihin bir “mezbaha”yı andırdığını düşünmeye başlıyoruz.

Bütün aksine iddialarına rağmen Çetin Altan da bu mezbaha meraklılarından biri. Ona göre Osmanlı tarihi, “kanlı bir antoloji”dir.

Bu rötar yapmış aydın profiline sesleniyorum: Tarihi rahat bırakın artık. Tarihe “playback” yaptırma alışkanlığınızdan vazgeçerek, Engin Akarlı’nın bayıldığım deyişlerinden biriyle, metinlerde korunmuş seslere kulak verin!

Yine de bir gölgeyi ortadan kaldırmanın en güvenli yolu, o bölgeye ışık tutmaktır. Bakalım fenerimizdeki ışığın gücü, bu kalın gölgeyi kaldırmaya yetecek mi?

Fatih’in kendisinden sonraki padişahlara kardeşlerini öldürmeyi emrettiği söylenen madde aynen şöyle: “Ve her kimesneye ki evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem için katl etmek münasib görülüp ekser-i ulemâ dahi tecviz etmiştir. Onunla âmil olalar.”

Geçenlerde başarılı bir ameliyat geçiren sevgili Halil İnalcık hocama göre bu madde bir emir veya zorunluluk içermiyor.

“Münasiptir” denilmesinden de anlıyoruz ki, daha çok bir tavsiye niteliğinde olup kesinlikle, zannedildiği gibi, bir kanun maddesi değildir! Metinde kardeş katli, zaruretler karşısında (bundan ülkenin düzeninin bozulmasını, hatta parçalanma tehlikesini kasdettiği, “nizâm-ı âlem için” ibaresinden anlaşılıyor) başvurulacak bir seçenek olarak sadece caiz görülmüştür. Yani ülke bir kaosa yuvarlanacaksa, ancak bu şart gerçekleşirse cevaz verilmiştir kardeş katline.

Nitekim dikkat edilirse “Onunla âmil olalar” cümlesi, müeyyidesi olmayan bir ifadedir. Yani kardeş katli uygulanmazsa cezasının ne olacağı meçhuldür. (Müeyyidesi olmayan kanun, hele ceza kanunu olur mu?) Bu da, zaten maddenin amacının bir kanun getirmek değil, tavsiyede bulunmak, cevaz vermek, açık kapı bırakmak olduğunun en güzel delilidir. Ama madde, aynı zamanda meseleyi bir şarta bağlamayı da ihmal etmemektedir ki, bu da gelişigüzel öldürmelerin önünü almaya dönük bir tedbirdir.

Buraya kadar söylediklerimiz “eğer metin sıhhatli ise” geçerlidir. ‘Kanunname ve içinde yer alan kardeş katli maddesi ne kadar sıhhatlidir?’ sorusu henüz cevabını bulamamıştır. Elimizdeki kanunnamenin ne tür bir metin olduğu, ne için yapıldığı ve bu kadar önemli bir hukukî belgenin aslının ya da resmî nüshasının hangi sırra kadem bastığı gibi hususlar henüz karanlıktadır. İ. Hami Danişmend’in dediği gibi bu bir “Osmanlı anayasası” ise ulema çocuğunun kaç kuruş cep harçlığı alacağı veya vefat eden şehzadelerin cenazelerinde kimlerin bulunacağı gibi teşrifatla ilgili bir dolu hususun bir anayasa metninde ne aradığı, çok ciddi bir sorudur.

İyi de bu bir kanunname midir elimizdeki metin yoksa bir saray içtüzüğü mü? Bence daha çok ikincisine yakışıyor. Zira gerek maddelerin düzenlenmesindeki savrukluk ve sistemsizlik, gerek maddelerin yeterince kapsamlı ve genel olmayışı ve kaleme alınışında gözlenen acemilikler, gerekse bir kanunname için vahim sayılacak pek çok “teknik” kusuru barındırması, metnin hem eksik, hem de muhtemelen daha geniş bir tür saray içtüzüğünün özeti olduğunu gösteriyor. Bu, Fatih devrindeki diğer “gerçek” kanunnamelerle yapılacak basit bir kıyas sonucunda dahi anlaşılabilecek bir şeydir.

Üstelik kardeş katli maddesi de, solakbaşı ve peykbaşının bir küçük sandık cep harçlığı alacağını belirleyen madde ile padişahın Has Oda oğlanına yılda 4 defa kaftan verilmesini isteyen madde arasında, yani gerçekten de akıllara zarar bir yerde karşımıza çıkmaktadır. Anlaşılan, elimizdeki metin ya bir saray içtüzüğünün karalamasıdır, ya da aslında daha kapsamlı gerçek bir “kanunname”nin sarayla ilgili kısımlarının özetidir.
Bir ihtimal daha var: Kardeş katli gibi bazı maddeler, muhtemelen sonradan asıl metne eklenmiş olmalıdır. Nitekim kanunnamedeki bazı tutarsızlıklar bu ihtimali kuvvetlendirmekte ve metnin belli kısımlarının ancak sonraki yüzyıllarda kaleme alınmış olabileceğini düşündürmektedir.

Bu iddiayı önce Ali Himmet Berki ve ardından Alman araştırmacı Konrad Dilger dile getirmiş, ancak yeterince ilgi görmemiştir. Hatta bazıları kanunnamenin sahte olduğunu ileri sürmüşler. Bence metin sahte olmamakla birlikte tamamı Fatih devrine ait değildir. Zaten sonradan ekleme ve değişiklikler yapıldığını, metni bize nakleden tarihçi Bosnavî Hüseyin Efendi de açıkça beyan etmekte değil midir?

Bu tüzük metni, Fatih’in onayından geçmişse de, anlaşılan onu derleyip düzenleyen Karamanî Mehmed Paşa’nın ciddi müdahalelerine maruz kalmıştır. Paşa’nın Fatih’i nasıl etkisi altına aldığı ve ömrünün son yıllarında ona bazı isteklerini nasıl yaptırdığını bizzat Şeyhülislam İbn Kemal, tarihinin 7. cildinde (s. 473) sözünü sakınmadan anlatıyor. Kindar, gaddar ve tezvirci olarak nitelenen Paşa’nın, kanunname metninin hazırlanması sırasında geleceğin padişahı olarak kendisine yatırım yapmakta olduğu Cem Sultan’a geçtiği “kıyak”, metinde onu “veliaht” ilan etmesinden de bellidir. (Fatih’in böyle bir niyeti olsa, Cem’i, daha önceki padişahların gözdelerine yaptığı gibi, İstanbul’a daha yakın bir sancakbeyliğine ataması gerekmez miydi?) Nitekim Paşa, Cem Sultan’ı tahta geçirmek için kurduğu komplonun bedelini, hayatıyla ödeyecektir.

Sonuç: Kardeş katli maddesi, Fatih’e değil, ya sonraki müdahalelere, ya da Karamanî Mehmed Paşa’ya aittir ve kanunnamenin yeni bulunan nüshalarında, mesela Hezarfen Hüseyin Efendi’nin “Telhîsu’l-Beyân”ında kardeş katli maddesinin (nedense!) mevcut olmayışı, iddiamızı kuvvetlendiren delillerden biridir.

Öyleyse kardeş katli tartışmasına yeni baştan başlıyoruz demektir.

Mustafa Armağan