Hürrem | Konular | Kitaplar

Kanuni senaristinin itirafı

Önce bir itirafla başlayalım, okuyacağınız satırlar Kanuni'yi sahneye koyan kişiye ait:

"Kimi ulusların özelliklerini, gelenek ve törelerini olduğu gibi resmetmeye çalışınca, tablolar çoğu kez zayıf ve tekdüze bir kompozisyon sunacaklardır, ayrıca bir ressamı başvurduğu dahiyane aykırılıklar nedeniyle mahkum etmek haksızlık olacaktır.

"Öyle sanıyorum ki bir Türk ya da Çin şenliği, onu süslemeyi bilmesek halkımızın beğenisini kesinlikle kazanamazdı ve öyle inanıyorum ki bu halkların dans etme tarzları hiçbir biçimde çekici olmazdı. Aslına sadık bir giysi çok tatsız bir gösterim sunacaktır."

Bu satırlar koreograf Noverre'ye ait.

Noverre 17 Ekim 1771'de önce Milano'da, daha sonra Londra'da Mozart'ın bestesi eşliğinde bir "Kanuni Balesi" sahneler, balenin adı "Saray Kıskançlıkları"dır.

Demek ki günümüzden 240 yıl önce, Batıda, ünlü sanat merkezleri olan İtalya, Fransa, İngiltere kentlerinde "Kanuni balesi" sahnelenmekteydi.

Ancak bu, Kanuni'yi ele alan ilk sahne eseri değildir.

1550'lerden beri Batı ülkelerinde yüzlerce Kanuni eseri sahnelenir, bunlardan bir kısmı bale ve opera, bir kısmı ise tiyatrodur.

Bizde ise Kanuni ancak bugünlerde "Muhteşem Yüzyıl" adlı bir dizi filmle karşımıza gelmektedir.

Ve ne acıdır ki karşımıza çıkarttıkları Kanuni, Batılıların 1550 yılından bu yana, yani tam 460 yıldır sahneledikleri Kanuni'dir.

Bu Kanuni, Batılının zihninde yarattığı Kanuni'dir ve gerçek Kanuni'yle, gerçek Osmanlı'yla, gerçek Osmanlı Sarayı'yla, gerçek Osmanlı Haremi'yle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

O kadar ki, yukarıdaki satırları yazan koreograf bile, kendisine gelen eleştirileri yanıtlamaktadır, hem de günümüzden 240 yıl önce.

Batılı kareograf son derece haklıdır, çünkü Batılı seyirciye seslenecektir ve onun hoşuna gidecek bazı "dahiyane aykırılıklar" yapmak zorundaydı.

Mesela kıyafetler Batılının hoşuna gidecek hale sokulmuştur. Ama daha önemlisi oyunun hikayesi tümüyle uydurulmuştur!

O kadar ki o gün bile bazı Batılı eleştirmenler bu durumu eleştirmiştir.

450 yıllık bir tiyatro

Evet gerçek bu; şu anda televizyonlarımızda dizi olarak oynayan "Muhteşem Yüzyıl", maalesef Batılı roman, tiyatro, opera ve balelerinden alınmadır ve onların bakış açısını yansıtır.

Bir defa temel konu, Saray Kıskançlıkları'dır!

Koskoca Kanuni, onlara göre Hürrem'in elinde oyuncak olmuş bir "kılıbık padişahtır".

Osmanlı haremi bir genelev gibidir, padişahınsa sevişmek dışında bir işi yoktur.

Kanuni Belgrad'ı, Budin'i, Viyana'yı kuşatan bir padişah değil, haremindeki kadınlar ve Valide Sultanla kuşatılmış aciz bir adamdır.

Üstelik Hürrem de bir Türk değil Rus'tur.

Kısacası Osmanlı, Viyana'ya yürüyen Osmanlı, aslında bir Rus kadının esirinden başka bir şey değildir.

Bu bakış açısı, Türk tarihine, Türk üstünlüğüne, Türk zaferlerine yöneltilmiş, kapsamlı bir Batı çarpıtmasından ibarettir.

Batılı sanatçılar, kendi saray entrika ve kıskançlıklarını, kendi genelev yaşantılarını ve kendi saraylarındaki esir ve zavallı kralları Osmanlı'ya yansıtmışlardır.

450 yıldır süren bu propaganda, bize kadar ulaşmış ve özellikle Tanzimat sonrası Türk entelektüellerini de pençesine almıştır.

Bugün günümüzün en ilerici geçinen insanlarına bile gitseniz, ağzından o bilindik lakırdıların döküldüğünü görürsünüz; Osmanlı Sarayı'nı kadınlar yönetmekteydi, padişahların anaları zaten Türk değildi vb.

Ama bilmeliyiz ki bu görüş, bu Türk ilericilerinin kendi fikirleri değildir, bunlar Batılılardan aktarımdır. Nitekim, Hürrem'i Hürrem yapan, Hürrem'in kendisi değil, onu sahneye uyarlayan senaristlerdir.

Batılı piyes yazarlarının bu Hürrem'i, o kadar çok yaygınlaşmıştır ki, en sonunda genel doğruya dönüşmüştür.

Hürrem efsanesi nasıl doğdu?


Kanuni ve Hürrem, Batı sanatında 300 yıl boyunca sürekli işlenmiştir. En üstte , Hürrem Sultan’a ait bir portre
görülmektedir, bu 1550 tarihli Hürrem Sultan portresinin yeniden yorumlanmış halidir.Hemen altındaki üç resimde de görülen tiyatroda Hürrem Sultan’ı canlandıran üç Fransız kadın sanatçı:
Madam Favart, Madam Levert ve Madam Rachel.Üstte ise “Muhteşem Yüzyıl”ın Hürrem ile Kanuni’si.
Kanuni eğer kalkıp bu filmdeki kendisini görse, herhalde
bu diziyi yapana muhteşem bir Osmanlı tokadı atardı.

Elimizde bu konuyla ilgili oldukça kapsamlı bir çalışma var. Sanat tarihçisi ve eleştirmen Metin And'ın "Tiyatro, Bale ve Opera Sahneleri'nde Kanuni Süleyman İmgesi" adlı kitabı, 1500'lü yıllardan itibaren Avrupa'da sahneye konulan ve Kanuni'yi konu alan tüm eserleri incelemektedir.

Bu incelemeye baktığımızda, "Muhteşem Yüzyıl"da karşımıza çıkan Kanuni imgesinin tam da Avrupa'nın yarattığı Kanuni imgesi olduğunu görürüz.

And'a kulak verelim ve Hürrem'in nasıl yaratıldığını görelim:

"Fransız kültürünün zaferi, Parisli bir kadına, ona yaraşır olabilmek ve evlenebilmek için katıksız dinsel kaygılarını bir kenara bırakacak denli tutulan bir Türk gösterilebilirse, daha da katmerlenecektir. Ve Fransa'nın en büyük övüncü, rakiplerini gölgede bırakacak, adamlarını kız kaçırmaya gönderecek ve Asyalıların ahlakını ve yasalarını değiştirmek için aşkın gücünü kullanabilecek çok çekici ve zeki bir Fransız kadını saraya sokmak olacaktır. Madam Favart Kanuni Süleyman'ı ve Hürrem Sultan'ı konu alan güldürüsünde işte bunu gösterir.

"Başlangıçta Sultan kendisinde gururlu ve zalim bir canavar etkisi bırakmıştır. Hürrem onu yakalar, terbiye eder ve sonunda bir sevgiliye, büyük bir adama, sonunda da tabii ki bir kahramana dönüştürür.

"Favart konuyu Marmontel'in kadının Doğudaki durumunu ve kendi aşk kavramını açıkladığı bir metinden almıştır. İyi bir sultan bir Fransız kadın tarafından eğitime alınır ve hiçbir şeyin özgürlük içinde yücelen yürekten daha tatlı olmadığını öğrenir hele ki bu yüreğin küçük güzel bir burnu varsa. Bu derslere duyduğu minnet karşısında haremini dağıttıktan sonra öğretmeniyle evlenir."

Anılan eserde Hürrem Fransızdır, Rus değil!

Ama bu dönemde Harem'e yöneltilen eleştiri ve Batının Doğu kadınına bakışı özellikle dikkati çekmektedir.

Batı, bir Doğu imgesi yaratmış, onu sahneye koymuştur ama çok daha önemlisi kendi kurguladığı sahneyi değiştirmek üzere de harekete geçecektir!

Batı sarayı, kraliçeler ve Harem

Avrupalının bu imgesinin elbette bir bilinçaltı vardır. Batı Avrupa, Ortaçağlara kadar son derece geri kalmış bir bölgedir. Küçük prenslikler ve küçük krallıklar, doğal olarak iç çekişme ve çatışmaların çoğalmasına yol açar.

Daha önemlisi Batıda erkeklerin genellikle savaşlarda ölmesi, bu nedenle de kralların yokluğunda kraliçelerin egemen olduğu bir saray yaşantısına yol açar.

Üstelik Avrupa'nın içinde bulunduğu pisliğin yol açtığı salgınlar ve çocuk ölümlerinin yüksekliği de önemli bir etmendir. Genellikle kız çocuklar uzun yaşarken erkek çocuklarda ölüm yüksektir. O nedenle de veliaht prens bulmak zorlaşır.

Böylesi bir toplumsal koşullarda kadınlar hakimiyeti kurulur ve çoğu zaman kralların annesi gerçek egemen olur.

Ama daha ötesi, Bizans'ın zor dönemleri başladığında Bizans, ayakta kalabilmek için Hazar Krallığı'ndan büyük bir destek alır. Eğer Hazarlar Arap genişlemesini durdurmasalardı, Avrupa çoktan İslam olacaktır.

Böylesi bir dönemde Bizans Sarayı ile anlaşma yapan Hazar Krallığı, Bizans prens ve krallarını Hazar Türk prensesleri ile evlendirir. Bu şekilde, Bizans Sarayı'nda Türk Prenses hakimiyeti başlar. Bir süre sonra bu prenseslerin oğulları kral olur ve Türk kadınları Bizans'a hükmetmeye başlar.

Ortaçağ'ın sonlarına doğru tam da Kanuni devrinde Avrupa'nın Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerinde de kral, kraliçe ilişkileri ve hükümdarlık çelişmeleri son derece farklı boyutlara yükselir.

Mesela İspanyol kralının kızı Catherine önce İngiltere kralı Arthur ile evlenir ve İngiliz Kraliçesi olur, ancak kocası Kral Arthur öldüğünde, kocasının erkek kardeşi Henry ile evlenir!

Batı saraylarında prenses ve kraliçelerin hükümdar tacını korumak için pek çok kez aile içinden evlendikleri, kendi öz amcaları ile, kendi yeğenleri ile evlendikleri görülür, hatta kimi anlatımlara göre kendi erkek kardeşleri ile evlenenler bile olmuştur!

İşte böylesi krallıklarda yaşayan Batılı oyun yazarları, Osmanlı Sarayını da kendi sarayları gibi zannetmiş ve öyle resmetmiştir. Ancak bu resim, Osmanlı gerçeğini yansıtmamaktadır!

Siyasetin intikam aracı olarak sanat

Bu arada elbette siyaset belirleyicidir.

Osmanlı'nın Avrupa'daki ilerleme döneminden itibaren Batı sanatının temel konusu Türklerdir.

Yıldırım Beyazıt ile Timur'un mücadelesi Batıda yine yüzlerce tiyatro vb. esere konu olur. Burada Avrupa'yı titreten Yıldırım, Timur'un önünde "kafese kapatılır".

Fakat burada bile devreye hemen bir kadın sokulur. Beyazıt'ın kimi zaman kızı, kimi zamansa karısı Timur'a sunulur.

Timur'la Beyazıt arasındaki mücadele sanki kadınlar için verilen bir mücadeleymiş gibi anlatılır.

Timur, Osmanlı'nın Batı yönündeki ilerleyişini durdurduğu için bir tür kahramandır ama bu kahraman bile "barbar" bir Doğuludur.

Kanuni'nin çıkışı ise aynı zamanda Batı Avrupa'nın da Türkler tarafından tehdit edildiği dönemdir.

Burada enteresan bir Kanuni tablosu ortaya çıkar.

Birinci Kanuni, Almanya sınırlarına kadar ilerleyen bir Kanuni'dir ve Fransa'nın yardımına gelmektedir. Eğer Kanuni sefere çıkmasa, Almanya Fransa'yı yutacaktır.

Nitekim Fransa Kralı Şarlken'in Kanuni'den yardım isteyen mektubu bir dönüm noktasıdır. İlk kez bir Hıristiyan Batı Avrupa devleti Türklere yani Müslümanlara sığınmıştır.

Bu dönemin Kanuni'si iki karakterlidir, bir yandan barbar ve düşman, diğer yandan dost bir Kanuni vardır.

Ama Fransa'nın bu sığınması elbette Fransız ruhunda derin yaralar açacaktır. Bu yaraları sarmanın en büyük yolu ise Kanuni'yi bir komedi figürüne dönüştürerek alınacaktır.

İkinci Kanuni işte burada ortaya çıkar: Hürrem ve Kanuni hikayesi Batı Avrupa'nın Türk'ten aldığı öçtür aslında.

Cüneyt Şaşmaz


Konular